Geçmişin izini süren, geleceğe ışık tutan bir yolculuğa hazır mısınız?

Tarihin, bilimin, kültürün ve sanatın engin dünyasında; derin bir hafızaya sahip olan filler gibi geçmişin her detayını unutmadan, geleceği birlikte keşfetmek için buradayız! Fil Tarih, tarihin tozlu raflarını karıştırırken bilimsel yeniliklerden, sinemanın büyüleyici dünyasından ve çevre sorunlarına dair en güncel yaklaşımlardan ilham alıyor.

Tıpkı filler gibi her ayrıntıyı hatırlayarak, her hikâyeyi titizlikle saklayarak bilgiye, kültüre ve sanata dair zengin bir dünya sunuyoruz.

Tarihi unutulmaz kılmak, bilimi anlaşılır kılmak ve sanatla ruhunuzu beslemek için buradayız.

Ad

resme alternatif yazı

Veba, Paleogenetik ve Tarih Disiplininin Sınırları

Doğu Roma İmparatoru I. Justinianus dönemi (527-565) pek çok açıdan araştırmaya konu olmaktadır. Öyle ki bu dönemde; imparatorluk kaybettiği alanlardaki hakimiyetini yeniden tesis etmekte, büyük imar faaliyetleri düzenlemekte ve bir dizi yasal reformlar yaparak Ortodoks Hristiyanlığı tek ve meşru din yapma gayreti göstermektedir. Ancak tüm bunlar olurken 540-41 tarihlerinde, Yersinia Pestis bakterisinin sebep olduğu büyük bir veba salgını gerçekleşmiştir. Bu salgın imparatorun adına ithafen Justinianus Veba Salgını olarak bilinmektedir.  Mısır’da başlayan salgın çok geçmeden imparatorluğun diğer topraklarına ve nihayetinde başkent Konstantinopolis’e ulaşmıştır.  İmparator da bu salgın esnasında vebaya yakalanmış ancak atlatmıştır. Veba salgınının birkaç yıl içerisinde bölgedeki nüfusun yarısını (15-25 milyon arası insanı) öldürdüğüne inanılmaktadır.  Nüfustaki bu azalma imparatorluğun gücünün azalmasına ve sonrasında başlayacak İslam fetihlerinin başarılı olmasına ortam hazırlamıştır.

Those who cannot remember the past: how we forgot the first great plague  and how we're failing to remember lessons with Ebola — mcdreeamie-musings

Justinianus döneminde gerçekleşen diğer önemli olaylar arasında 532’de gerçekleşen Nika Ayaklanması da vardır. Bu isyan sonucunda başkent Konstantinapolis’te yaklaşık 40.000 kişi idam edilmiştir.  540-41 yıllarında meydana gelen veba salgınında da imparatorluk topraklarının tamamında milyonlarca insanın öldüğü düşünülmektedir. Ayrıca bu salgın sonraki iki yüz yıl boyunca da zaman zaman tekrar etmiştir. Ancak tüm bunların demografik açıdan büyük bir etkiye sebep olmadığı da düşünülmektedir. Çünkü bu söylenen rakamlara rağmen imparatorluk fetih, imar ve reform politikalarını başarıyla sürdürmeye devam etmiştir.

İmparator Justinianus dönemindeki genişleme. Tahta çıktığı 527 yılındaki imparatorluk toprakları kırmızı renkte işaretlenmiştir. Turuncu renkte olanlar ise imparatorun öldüğü 565 yılına kadar ele geçirilen yerlerdir.
İmparator Justinianus dönemindeki genişleme. Tahta çıktığı 527 yılındaki imparatorluk toprakları kırmızı renkte işaretlenmiştir. Turuncu renkte olanlar ise imparatorun öldüğü 565 yılına kadar ele geçirilen yerlerdir.

Görüldüğü gibi, Justinianus döneminde büyük nüfus kayıpları gerçekleşse de imparatorluk ilerlemeye devam etmiştir. Önceki dönemlerde kaybedilen Avrupa’daki ve Kuzey Afrika’daki eski Roma topraklarının önemli kısmı yeniden hakimiyet altına alınmıştır.  Ele geçirilen yerlerde ve başkentte önemli imar faaliyetleri gerçekleştirilmiştir. Bu faaliyetler dahilinde inşa edilen önemli eserler arasında Hagia Sophia ve San Vitale Kiliseleri vardır. Tüm bu sebeplerden, bu dönemde gerçekleşen veba salgının etkilerinin abartıldığı ve 14. Yüzyıl’a damgasını vuran Kara Ölüm ile karıştırıldığı düşünülmektedir.  Çünkü Kara Ölüm çok daha kısa sürede Avrupa nüfusunun yaklaşık 1/3’ünü ortadan kaldırmıştır.

Vebanın etkisine yönelik bu tartışmalar sürerken paleogenetik alanından bazı bilim insanları bu salgına sebep olduğu düşünülen Yersinia Pestis bakterisine ait kalıntıları incelemişlerdir. İnceleme esnasında yeni yöntemler kullanılarak bakterinin DNA’sını ve filogenetik ağacını* çıkarmışlardır.  Böylece 14. Yüzyılı kasıp kavuran Kara Ölüm ile 6. Yüzyıl’da gerçekleşen Justinianus Veba Salgını’nın aynı bakteriden kaynaklandığı kanıtlanmıştır.

*Türlerin veya popülasyonların birbirleriyle olan evrimsel ilişkilerini gösteren çizimlere filogenetik ağaçlar (evrim ağaçları) denir.  Filogenetik ağaç sayesinde, evrimsel olarak tarih boyunca gerçekleşen değişimler tarihsel sıralarına göre organize edilebilir.

Veba patojeni olan Yersinia Pestis'in en yeni filogenetik ağacı (2019). 
Jüstinyen Veba genomları, şeklin merkezine yakın, sağ tarafta yer alan kırmızı ile işaretlenmiş olanlardır.  Kara Ölüm genomları ise üst sol tarafta turuncu ile işaretlenmiştir.  Görüldüğü gibi, her iki salgın da aynı bakterinin filogenetik ağacından gelmektedir.

Ortaya çıkan sonuçlar neticesinde, tarihçilerin genetik alanından etkin bir şekilde yararlanması gerektiğini düşünenlerin sayısı artmıştır. Çünkü paleogenetik ve filogenetik çalışmaları sayesinde tarihçiler, virüslerin evrimini takip ederek bunların sebep oldukları salgınları karşılaştırabileceklerdir.  ‘Bu hastalığın neden buralarda ortaya çıktığı, neden bu popülasyonlarda gerçekleştiği, ilk olarak nereden geldiği ve hangi yollarla yayıldığı’ gibi epidemiyologların sorduğu sorular da tarihçiler tarafından cevaplanabilecektir.  Böylece tarihçiler; salgınların sosyal, siyasi, kültürel sonuçlarını daha somut verilere dayanarak elde edebilme şansına sahip olacaklardır. Ancak genetik çalışmalarının ve tarih araştırmalarının birbirinden farklı alanlar olduğunu; iki alanın birbirinden farklı konuları araştırdığını, farklı metotlar kullandığını, farklı cevaplar elde etmek için birbirinden farklı sorular sorduğunu söyleyenler de vardır.  Sözgelimi; paleogenetik bilimi elde ettiği verilerin politik, ekonomik, kültürel ya da demografik boyutlarına bakmayacaktır. Bu sebeple tarihçiler filogenetik ağaçları moleküler biyologlara bırakmalı ve bunun yerine eskisi gibi kendi yöntemlerini kullanarak politik, ekonomik, sosyal ve kültürel etkileri incelemeye devam etmeli görüşü de oldukça hakimdir. Ayrıca 20 yılı aşkın süredir yürütülen paleogenetik çalışmaları, uzun araştırma sürelerine ve milyon dolarları bulan yüksek maliyetlerine rağmen Justinianus Vebasına ait 50’den az vaka tespit edebilmiştir. Oysa tarihçiler bu salgında 15-25 milyon arası insanın öldüğünü bildirmektedir.  Bunun yanında, incelenebilecek insan kalıntılarının kısıtlı olması, araştırmaların finansal boyutu, insan kalıntılarından DNA elde etmenin etiği gibi birçok farklı zorluk da bulunmaktadır. Bu durumlar tarih ve genetik araştırmalarının bir arada yürütülmesi fikrini de zorlaştırmaktadır.

Her şeye rağmen günümüzde, tarih ve diğer disiplinler arasındaki ilişki giderek güçlenmektedir. Tarihçilerin nadiren ortak yazarlar olarak yer aldığı bilimsel makalelerin sayısı artmaktadır. Bilimsel alanlardan yetişen ve asgari düzeyde tarih eğitimine sahip olan bilim insanları da geçmişi araştırmak için tarihsel araçları kullanmaya başlamışlardır. 

Bu makalede ele alınan veba tartışması, çağdaş gelişmelerin tarihçileri yeni kanıt türleri üzerinde düşünmeye nasıl zorladığının bir göstergesidir. Tarih disiplini, diğer disiplinlerle yürüteceği işbirliği sayesinde yeni bir şekil alacaktır.  Bu sayede tarihçiler, artık sadece insan kaynaklarını incelemekten kurtulacak ve doğanın kaynaklarını incelemeye başlayacaklardır.

Kaynaklar:

"Evrim Ağacı Nedir? Nasıl Tasarlanır? Nasıl Okunur? - Evrim Ağacı". Evrim Ağacı, 2011, https://evrimagaci.org/evrim-agaci-nedir-nasil-tasarlanir-nasil-oku nur-31. 

Mordechai, Lee, and Merle Eisenberg. “Plague, Paleogenetics, and the Boundaries of the Discipline of History.” Environment & Society Portal, Arcadia (Summer 2020), no. 30. Rachel Carson Center for Environment and Society. http://www.environmentandsociety.org/node/9088.

Yorum Gönder

0 Yorumlar

Ad Code


Responsive Advertisement