Geçmişin izini süren, geleceğe ışık tutan bir yolculuğa hazır mısınız?

Tarihin, bilimin, kültürün ve sanatın engin dünyasında; derin bir hafızaya sahip olan filler gibi geçmişin her detayını unutmadan, geleceği birlikte keşfetmek için buradayız! Fil Tarih, tarihin tozlu raflarını karıştırırken bilimsel yeniliklerden, sinemanın büyüleyici dünyasından ve çevre sorunlarına dair en güncel yaklaşımlardan ilham alıyor.

Tıpkı filler gibi her ayrıntıyı hatırlayarak, her hikâyeyi titizlikle saklayarak bilgiye, kültüre ve sanata dair zengin bir dünya sunuyoruz.

Tarihi unutulmaz kılmak, bilimi anlaşılır kılmak ve sanatla ruhunuzu beslemek için buradayız.

Ad

resme alternatif yazı

Antroposen

1750’li yıllardan itibaren gelişen sanayileşme ile insanların enerjiye (daha çok kömüre) olan ihtiyaçları arttı. Charles Dickens’ın Oliver Twist romanında da değindiği üzere, Sanayi Devrimi sonrasında çocuklar ve gençler işçi olarak çalıştırılıyorlardı. Oliver Twist’in baca temizlikçiliği yaptığı gibi, başka çocuklar da işçi olarak kömür madenlerinde çalışıyorlardı. Çünkü kömür, Sanayi Devrimiyle birlikte önemli bir enerji kaynağı olarak büyük bir önem kazanmıştı. Sanayi Devrimi’nin gerçekleştiği ülke olan İngiltere’de, İskoç kökenli James Watt buhar motorunu icat etti. Böylelikle bu makine buharlı gemilerden lokomotiflere, küçük makinelerden büyük fabrika tipi makinelere kadar hemen her yerde kullanılmaya başlandı. Ardından da günümüze kadar süregelen bir icatlar çağı yaşandı. İnsanlar, medeniyetin gelişmesine bağlı olarak yaptığı icatlar sonucunda artık küreselleşen dünyayı değiştirmeye ve şekillendirmeye başladılar. Böylelikle o tarihten itibaren bir İnsan Çağı yani ‘Antroposen’ yaşanmaya başlandı. Antroposenle birlikte antropojenik (insan yapımı) yer şekilleri ve bunlarla ilgilenen bir bilim dalı olarak Antropojenik Jeomorfoloji ortaya çıktı. Bu bilim; farklı insan toplulukları tarafından inşa edilen; konusu, kökeni ve amacına göre yer yüzünde sürekli gelişen yeni yer şekillerini inceleme konusu edindi. 

Antropojenik faaliyetleri doğrudan ve dolaylı antropojenik süreçler diye iki sınıfa ayırmamız mümkündür. Doğrudan Antropojenik Süreçler üç tanedir. Bunlar yapıcı, kazıcı ve hidrolojik süreçlerdir. Dolaylı Antropojenik Süreçler ise; erozyon ve sedimantasyonun hızlanması süreci, çökme (sübsidans) süreci, yamaç kayması süreci ve depremin tetiklediği süreçler olmak üzere dört tanedir. İnsanlar, iç kuvvetlerin (tektonik ve volkanik olayların) etkisiyle ortaya çıkan deprem ve volkan gibi doğa olaylarına müdahil olamazlar. Ancak dış kuvvetleri (akarsular, buzullar, dalgalar, rüzgarlar...vb.) belli bir ölçüde, bilerek ve kasten etkileyebilirler. Örneğin çöl topografyasını ya da kıyı topografyasını (yani doğayı) insanlar kendi istekleri doğrultusunda, kentleşmeye uygun olarak değiştirebilirler. 

ANTROPOSEN ÇAĞINDA LİDERLİK KAFASI… • Kobi Yaşam

İnsanın doğaya etkisi tarihin hemen her döneminde söz konusudur. Örneğin Sümerler ve Mısırlılar gibi ilk medeniyetler de akarsuların kenarına setler çekerek onu belli bir ölçüde, kendi istek ve amaçları doğrultusunda kontrol altına alabilmişlerdir. Peki 1750’lerden itibaren gerçekleşen insanın doğaya etkisiyle bu ilk dönemlerden itibaren gerçekleşen insanın doğaya etkisi arasında ne tür farklılıklar vardır? 1750’lerden günümüze değin çok hızlı bir nüfus artışı söz konusudur. Buna bağlı olarak da mega kentler ortaya çıkmış ve fosil kaynak kullanımı büyük ölçüde artmıştır. Yine aynı şekilde, barajların sayısı artmış, kişi başına düşen milli gelir miktarı yükselmiş, hastalıklara çare olacak pek çok aşı geliştirilmiştir. Ancak bununla birlikte yeni hastalıkların sayısı da önemli ölçüde artmıştır. Yine de her şeye rağmen büyük bir nüfus artışı söz konusudur. 0 yılında 300 milyon olan dünya nüfusu 1500 yılına gelindiğinde 500 milyona ulaşmıştır. Yani 1500 yılda nüfus yalnızca 200 milyon artmıştır. Ancak 1750’lerden sonrasına baktığımızda durum değişmiştir. 1750 yılında 791 milyon olan dünya nüfusu 1800’e gelindiğinde 978 milyona ulaşmıştır! Yani eskiden dünya nüfusu 1500 yılda 200 milyon artarken artık yalnızca 50 yılda bu kadar artmaktadır! 

Nüfus artışıyla birlikte teknolojide de büyük bir artış görülmüştür. İnsanlar kendi istekleri ve amaçları doğrultusunda doğaya şekil vermeye başlamışlardır. Kıyılar doldurularak yeni yerleşim yerleri, oteller, limanlar, havaalanları, tarım alanları inşa edilmiştir. Örneğin günümüzde Hollanda devletinin tarım alanlarının büyük bir kısmı denizin doldurulmasıyla elde edilmiş alanlardır. Ya da dünya ticaretinde önemli yer tutan kanallar; örneğin, Süveyş Kanalı, Panama Kanalı, Don-Volga Kanalı, Korint Kanalı gibi yapılar da güzel birer antroposen örneğidir. Ancak yanlış arazi kullanımı da söz konusu olabilir ve bu durum doğayı oldukça olumsuz etkilemektedir. Örneğin Aral Gölü  Kamer Kandemir 21761097 dünyanın en büyük 4. gölü iken günümüzde 22. Sıraya kadar gerilemiştir. Bunun sebebi yanlış arazi kullanımı sonucunda gölün büyük ölçüde kurumasıdır. Çünkü çok fazla su isteyen pamuk üretimi bu bölgede yapılmış ve bunun sonucunda göl kurumaya başlamıştır. Bunun bir benzeri de Türkiye’de görülmektedir. Yanlış arazi kullanımına bağlı olarak Doğu Anadolu’daki obruk sayısı giderek artmaktadır. Çünkü bu bölgede buğday üretimi yerini, daha fazla su isteyen şeker pancarı üretimine bırakmıştır. Bu durum karstik şekillerin oluşumunu hızlandırmakta ve obruk sayısını arttırmaktadır. 

Tarım, ticaret ve sanayinin yanısıra ulaşım ve savaşlar da insanın doğaya etkisinin görüldüğü diğer alanlardır. Artan nüfusla birlikte gelişen ulaşım faaliyetleri neticesinde hem yerin hem de denizin altından ve üstünden yeni ulaşım yolları ortaya çıkmıştır. Örneğin İstanbul’da önceden yalnızca Karaköy-Beyoğlu arasında giden Taksim Tünel Füniküler Hattı varken günümüzde pek çok tramvay ve metro yolu, ayrıca denizin altından geçen Marmaray hattı vardır. Bunun yanısıra karayolları da tüm dünyayı çepeçevre sarmaktadırlar. Savaşlar da insanın doğaya etkisini gösteren diğer bir unsurdur. Savaşlar esnasında düşmandan korunmak için kazılan metrelerce derinlikteki siperler bunun bir örneğidir. Ancak bu konuya sadece siperleri örnek vermek doğru olmaz. Artan nüfus ve gelişen teknolojiyle birlikte silah teknolojisi de büyük bir gelişme göstermiştir ve bunun sonucunda nükleer silahlar ortaya çıkmıştır. İkinci Dünya Savaşı esnasında Hiroşima ve Nagazaki’ye atılan nükleer bombalar neticesinde bölgenin dokusunda meydana gelen tahribat, savaşların ve insanların çevreye verdiği zararın en somut örneklerinden biridir. 

Sonuç olarak bakıldığında insanların ilk önce kendi çevrelerine, örneğin akarsulara, müdahale ederek doğayı şekillendirmeye başladığını görüyoruz. Ancak bu durum zamanla gelişiyor ve insanlar mekanlarını genişletmeye başlıyorlar. Önce kendi çevrelerini, ardından kendi kıtalarını, kendi dünyalarını ve nihayet 1969’dan itibaren uzayı ve evreni şekillendirmeye başlıyorlar.

Yorum Gönder

0 Yorumlar

Ad Code


Responsive Advertisement